Yunus Emre'nin yüzyılları aşan hikmet dolu sözleriyle başlayalım;
“Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevgi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”
Bu sözler yalnızca şiirsel bir anlatım değil; insan olmanın, insan kalabilmenin, hayat yolunda incinmeden incitmemenin, merhametin ve sevginin rehberliğinde yürümenin en sade ama en derin ifadesidir. Günümüz dünyasında, bu sözlerin değerini anlamak, artık bir tercihten ziyade zorunlu hale gelmiştir.
Çünkü gün geçtikçe içimizdeki insan azalıyor, dışımızdaki görüntü çoğalıyor.
Bir kalpten sevgi çekildiği an, orada artık insan kalmaz. O kalp sadece atan bir et parçasına dönüşür, içinde ne sıcaklık kalır ne de anlam. Geride yalnızca yürüyen, konuşan, gören ama hissetmeyen gölgeler kalır. Oysa insan dediğimiz varlık, sadece etten ve kemikten ibaret değildir. Onu kıymetli kılan; yüreğindeki sevgi, dilindeki merhamet, gözündeki şefkattir.
Eskiden bir sözde, bir bakışta, bir tebessümde insanlığın izini arardık. Bir el hareketiyle anlaşılır, bir selamla bağ kurardık. Şimdi ise gözler bomboş bakıyor; bakıyor ama görmüyor. Kalabalıkların içinde yürüyen binlerce insan, birbirine dokunmadan geçip gidiyor. Aynı sokakta yürüyor, aynı havayı soluyor, ama birbirlerinin varlığından habersiz yaşıyor.
Bir pazarda yaşlı bir kadının yere düşürdüğü meyveleri toplamaya çalışırken etrafından geçen onlarca insan, ne bir baş çeviriyor, ne bir el uzatıyor. Bir çocuk, gözleriyle yardım çığlığı atarken, insanlar telefon ekranlarının parlak ışığında kayboluyor. Bir genç, içten içe tükenirken, yanından geçenler kulaklıklarını takıp dünyayı sessize alıyor. Çünkü artık sevgisizlik, sessizliğe dönüşmüş bir çığlık gibi yankılanıyor etrafımızda.
Ve unutmayalım: Sevgi yoksa, insan da yoktur. Sevginin olmadığı yerde merhamet solup gider; anlayış, empati, şefkat kök salamaz. Sevgi yitirilmişse, elimizi uzatmak da yoktur, “Ben buradayım” diyebilmek de. Bugün pek çok insan yalnızlıktan değil, sevgisizlikten kırık. Hayattalar belki ama içleri boş; yaşıyor gibiler ama hiçbir şey hissetmeden.
Birçok insan konuşuyor ama söyledikleri kalplere işlemiyor. Çünkü artık kelimelerde samimiyet yok, bakışlarda sıcaklık yok. Sevgi, sadece şiirlerde ve süslü cümlelerde dolaşan bir hayal olmuş. Oysa bir zamanlar insanı insan yapan şey, sadece nefes alması değil, bir başka canı anlayabilme gücüydü. Eskiden birini sevmek için onu tanımak gerekmezdi; bir yabancıya tebessüm etmek, bir omza dokunmak, bir çift sıcak gözle dünyasını aydınlatmak mümkündü.
Çünkü herkesin yükü vardı. Herkesin bir derdi, bir iç sesi, bir bekleyişi vardı. Ve bazen bir tebessüm, o yükü hafifletirdi. Ama şimdi gözler sadece bakıyor ama göremiyor, kulaklar duyuyor ama anlamıyor, kalpler atıyor ama hissedemiyor. En büyük kaybımız da işte bu; hissedememek.
Peki böyle bir dünyada ne yapmalı? İşte burası, insan olmanın gerçek sınavının başladığı yerdir.
Herkesin sevgisizliği içinde sen sevgiyle kalabilir misin? Herkes unutmuşken, sen hala hatırlayabilir misin? Yok sayıldığında, sen bir başkasının varlığını hissedebilir misin? Ve en önemlisi, incindiğin halde incitmeden durabilir misin?
“İncinsen de, incitme” demek; susup içine kapanmak, acıyı sineye çekmek değil; bu, kalbini kirletmemek için gösterilen bir iradedir. Başkasının sevgisizliğiyle senin insanlığının yok olmasına izin vermemek demektir. Bu, içimizdeki ışığı başkalarının karanlığına teslim etmemek demektir.
Bir kıssadan hisse ile anlatılır ki;
Bir dervişe sormuşlar;
— “Her şeyin bu kadar bozulduğu bir dünyada hâlâ nasıl iyi kalabiliyorsun?”
Derviş yanıt vermiş;
— “Çünkü kötülük bulaşıcıdır ama iyilik sadakadır. Ben her sabah içimi iyilikle yıkarım. İnsanların sevgisizliği benim sevgimi öldürmemeli. Yoksa ben de onlar gibi olurum.”
İşte bugün bizlere düşen de tam olarak budur: Kalbimizi yeniden hatırlamak. İnsanları yalnızca isimleriyle, statüleriyle değil; can oldukları için sevebilmek. Görünene değil, gönülde olana değer verebilmek. Unvanlara değil, insanlığa hürmet edebilmek. Ve sonunda bir insana elimizi uzattığımızda, bunu bir lütuf gibi değil, bir şükür vesilesi olarak görebilmek.
Unutmayalım ki;
“İnsan olmak; incinse de incitmemek, sevgisizliğe rağmen sevmeye devam edebilmektir.”
Çünkü dünyayı değiştirecek olan şey; büyük laflar değil, küçük kalplerde büyüyen gerçek sevgilerdir.
Sevgiyle kalın…
Yorumlar